1 Şubat 2016 Pazartesi

TARİHİ HİKAYELER ve olaylar...



Osmanlı padişahlarından ilginç hikayeler..




TEK GÖZ YETER SANA 




Orhan Gazi izmit'in fethine giderken, silah arkadaşı Gazi Ali Bey’i Hereke'nin fethine memur etmişti. Ali Bey, Hereke Kalesi yakınlarına gelince, kuvvetine bakmadan derhal hücuma geçti. Hereke tam fethedileceği sırada kaleden atılan bir ok Ali Bey'in gözüne saplandı. Ali Bey eliyle oku gözünden çıkartırken, yanında bulunan arkadaşları çok telaşlandılar, bunu gören Ali Bey şöyle dedi: 

"Bre yiğit arkadaşlarım, ne telaş edersiniz. Bir başa bir göz yeter. İki gözü arkada bırakmaktansa tek gözlü olup ileriye bakmak daha iyidir." 




SAKALIM DAHİ BİLSEYDİ 




Fatih Sultan Mehmed, Sefer-i Humayun'a bile çıkarken nereye gidileceğini kimseye söylemezdi. Türk hakanı gene bir Sefer-i Humayun'a hazırlanıyordu. Bir gün kadılardan biri kendisine: "Şevketlü Sultanım, dedi, "acaba, Sefer-i Hümayununuz hangi tarafadır." dediğinde Fatih kızmış ve kadıya şöyle demişti: "Hoca efendi, sakalımın tellerinden biri, yapmak istediğimi bilmiş olsaydı, onu hemen koparır yakardım." 




RUMELİ HİSARININ PLANI 




Planları başta Fatih Sultan Mehmed olmak üzere Mimar Muslihiddin tarafından çizilen ve inşaatında Koca Sultan'ın bile taş taşıdığı Rümeli Hisarı'nın, altı bin işçinin geceli gündüzlü vecd ve iman havasının lezzeti ve heyecanı içinde çalışması sayesinde yüz otuz iki gün gibi akıl almaz bir zamanda bitirildiği ve Hisar'ın planına kuş bakışı nazar edildiği zaman, Arapça "Muhammed" yazısı okunacak şekilde olduğu… Bu muazzam abidenin "Mim" harflerinin olduğu yerde kulelerin, Ha" ve "Dal" harflerinin olduğu yerde ise istihkamların yer aldığı dikkatlerden kaçmamaktadır. 




O KADAR ÇOK İSTİYORSAN SENİN VEZİRİN OLSUN 




Piri Paşa bir gün Yavuz'un huzuruna girip işlerinin çokluğundan dolayı kendisine bir yardımcı verilmesini rica etmişti. Yavuz, "Kimi münasip görürsün" dediğinde, Piri Paşa da Çoban Mustafa'nın ismini verir. Yavuz kaşlarını çatıp: "Ben deli olmadım, öyle bir adamı vezir yardımcısı yapayım" dedi. Aradan iki ay geçince Piri Paşa eski isteğinde ısrar edince padişah: "Mademki o kadar çok istiyorsun, senin vezirin olsun" dedi. Günün birinde Çoban Mustafa, padişahın hoşgörürlüğünden istifade edip, Piri Paşa hakkında konuşunca padişah kızmış ve şöyle demişti: "Bre mel'un, bunca zamandan beri hizmetimi gören bir Türk'ün doğru veya yalanını bilmez miyim? Kalk, sen benim vezirim değilsin, onun vezirisin. Sen bu rütbeye onun yardımıyla geldin." 




HİÇ ŞAHLAR MAT EDİLİR Mİ 




Aşıkpaşazade'ye göre Yavuz daha Trabzon'da vali iken bir gün aniden İran'a gider. Kendisi bir derviş kılığındadır. Bulunduğu handa satranç oyunu ile kısa bir zamanda isim yapar. Şah İsmail de güzel satranç bilmektedir. Yavuz'un iyi satranç bildiği şahın kulağına gidince, huzura getirilerek bir oyun da şahla oynanması istenir. Yavuz, ilk el şaha hürmetten mağlup olur. Bundan sonra şaha hiç el vermeden oyunu bitirir. Bu mağlubiyete dayanamayan Şah İsmail, elinin tersi ile Yavuz'un kıllı göğsüne bir darbe indirip: 

"Bre derbeder âşık. Hiç şahlar mat edilir mi? Edebin yok imiş?" der ve Yavuz'a bir kese içinde bin altın verir. Yavuz, şahı selamlayıp dışarı çıkar. Saray havlusuna gelince, kimseye göstermeden bin altını binek taşının altına koyar. Aradan yıllar geçer, Çaldıran'da galip gelen Yavuz, büyük bir merasimle Tebriz'e gelince, yanında bulunan Balyemez Osman Ağa'ya: 

"Osman Ağa. Şu şahın bindiği binek taşının altında bin altın durur. Onu elimle koymuşumdur, al senin olsun helaldir." der. 




MİMAR SİNAN VE NEZAKET 

Mimar Sinan, yaptığı camiyi karşıdan seyrediyordu. Camiin etrafında oynayan çocuklardan biri yanına geldi. Sinan'ı tanımıyordu. Ona: 

"Bak amca! Bu minare eğri." dedi. 

Bunu diğer çocuklar da tasdik ettiler. Mimar Sinan çocukların bu ifadeleri karşısında onlara dedi ki: 

"Çocuklar! Madem ki minare eğri, düzeltelim. Haydi biriniz gitsin evinden uzunca bir ip getirsin." Çocuğun biri koşa koşa evine gider. Biraz sonra uzun bir ip ile getirir. Sinan o ipi minareye bağlar. Çocuklarla beraber minareyi düzeltmek için ipe asılırlar. 

"Haydi çocuklar asılalım!" 

Hepsi ipe asılınca, çocuklardan biri: 

"Tamam amca, düzeldi," der. "Minare şimdi doğruldu." 

Mimar Sinan gülerek oradan uzaklaşır... 

Koca Mimar, minarenin eğri olmadığını pekâlâ biliyordu. İple çekilmek suretiyle düzelmeyeceğinden de haberi vardı. 

O kadar zahmete katlanması çocukları ikna içindi. 

Öyle olmasaydı... 

O zaman çocuklar, minarenin eğri olduğunu söyleyeceklerdi. Bu da insanları şüpheye düşürebilirdi. 


Yavuz Sultan Selim'in Muhteşem Şiiri Ve Hikâyesi

Sanma şahım /herkesi sen / sadıkane / yar olur

Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyar olur

Sadıkane / belki ol / alemde bir / dildar olur

Yar olur / ağyar olur / dildar olur / serdar olur " 




Yavuz Sultan Selim Han'a ait bir beyit. 

Dizelerin ilk kelimeleri yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeyi verir.Bu tarzda yazılan ilk beyit olduğu söylenmektedir. Divan edebiyatında bu özelliğe vezni aher denir. 



Yavuz Sultan Selim Han bu beyiti Şah İsmail'e yazmıştır. Hikâyesi şöyledir: 

Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz Şahın şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda, Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki çağırın birde benimle oynasın. Yavuz Şah'ı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz'a der ki: " sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?" Elinin tersiyle Yavuza bir tokat atar. Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırken de bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır. 



Yavuz yediği tokatın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran'da Şah İsmail'i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder: " atacaksan tokadı böyle atacaksın. "

Yavuz Sultan Selim ve Cariyesi 







Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.




Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye...




Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:




“Derdi olan neylesin?”




Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:




“Derdi neyse söylesin.”




Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:

“Korkuyorsa neylesin?”




Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:




“Hiç korkmasın söylesin.”

Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim...” der. “Cariyeniz... Size..." ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:




“Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.”


Ayıkla pirincin taşını




Yavuz Sultan Selim Han’ın Yemen’i Osmanlı toraklarına katmasından bir süre sonra, Yemen’de isyan çıkmış. Uzun uğraşlar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa, duruma el koyup 400 yıl sürecek sükûneti temin etmişti.

Söylentiye göre, Sinan Paşa’nın ordusu bir gün çölde konaklamış. Yemek pişirmek üzere, has torbalar içindeki mısırı ve pirinci yere serdikleri büyük bir çadır bezinin üstüne dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar.

Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgârın savurduğu bir kum bulutu, pirinçleri üstüne inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış.

Kumların arasında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler arasından şakacı bir asker arkadaşlarına:

– Biz Allah’ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, oysa bizim gibi günahkâr kullara üç beş taş az bile gelir. Hadi ‘ayıklayın bakalım pirincin taşını şimdi’ diyerek herkesi güldür.








TIKANDI BABA:










Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış.Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.

-Tıkandı baba, çay getir

-Tıkandı baba, oralet getir.

Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.

-Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?

-Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba

-Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.

Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;

-Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden "Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben

yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve "Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı baba" ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz."

Tıkandı baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına ;

-Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz.

Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz.

Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba'ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis. "Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip

başlamış bağırmaya

-Taze baklava, güzel baklava !

Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı

anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ! ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi

-Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş.

Tıkandı baba da

-Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve! Yahudi de her akşam Tıkandı baba'dan baklavaları satın almış.

Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;

-Bizim Tıkandı baba'ya bir bakalım, deyip Tıkandı baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın.

Sultan;

-Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi? mi, demiş

-Geldi sultanım

-Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?

-Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.

-Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.

-Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.

-Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.

Sultan demiş;

-Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış

-Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin demiş. Padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.

-Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. Baba,

-Niçin, demiş. Askerler

-Hele sen bir beğen bakalım demişler.Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline

-Ne olacak şimdi, demiş

-Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı.demiş. adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

"VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder