31 Ocak 2016 Pazar

Osmanlı Devleti’ nde İlkler, Sonlar, Enler ve Önemliler





OSMANLI DEVLETİ’NDE İLKLER, SONLAR, ENLER, ÖNEMLİLER

-Kendi adına ilk bakır para bastıran Osman Gazi’dir.

-Aşiret yapısından beylik yapısına geçişi sağlayan Osman Gazi, beylik yapısından devlet yapısına geçişi sağlayan Orhan Gazi’dir.

-İlk gümüş para bastıran Orhan Gazi’dir.

-İlk devlet teşkilatlanmasını başlatan (Divan, vakıf, medrese, kadı ataması, yaya ve müsellem ordusu, donanma, vezir ataması) Orhan Gazi’dir.

-İlk Osmanlı tersanesi 1327’de Karamürsel’de Orhan Gazi döneminde kuruldu.

-Osmanlılar tarafından fethedilen ilk Türk beyliği Karesioğulları Beyliği’dir.

-Rumeli’ye geçen ilk hükümdar Orhan Gazi, Rumeli’de alınan ilk kale Çimpe Kalesi’dir.

-İlk Kazasker, Defterdar ve Veziriazam ataması yapan, Beylerbeyilik kuran ve Osmanlılarda “Sultan” unvanını ilk kullanan hükümdar I.Murat’tır.

-Kapıkulu Ocakları (1363-Edirne) ve Tımar Sistemi’ni kuran I.Murat’tır.

-Bizans ile yapılan ilk savaş Osman Gazi döneminde 1302-Koyunhisarı (Bapheon) Savaşı’dır.

-Haçlılarla yapılan ilk savaş I.Murat döneminde 1364-Sırp Sındığı Savaşı’dır.

-İlk dinsel ve sosyal nitelikli ayaklanma I.Mehmet döneminde Şeyh Bedrettin İsyanı’dır.

-İlk deniz savaşı 1417’de I.Mehmet döneminde Venedik ile yapıldı.

-Enderun okulu ilk kez Edirne’de II.Murat tarafından kuruldu.

-İstanbul’un fethi ile devlet yapısından imparatorluk yapısına ulaşıldı.

-1475’te Kırım’ın fethi ile Karadeniz Türk gölü oldu.

-Ortodoks dünyasının hakimiyetini ele geçiren II.Mehmet’tir.

-İlk kapitülasyon hakkını II.Mehmet döneminde 1479’da Vededik elde etti.

-Veraset sistemi ilk kez II.Mehmet döneminde yazılı hale getirildi. (Kanunname-i Ali Osman =Kardeş Katli Yasası = Fatih Kanunnamesi)

-İlk altın para II.Mehmet döneminde bastırıldı.

-İlk Osmanlı-Memluk savaşları II.Beyazıt döneminde başladı.

-Osmanlılara katılan son beylik 1515-Turnadağı Savaşı ile Dulkadiroğulları Beyliği’dir.

-Anadolu Türk Siyasi Birliği’ni kurma çalışmalarını başlatan Orhan Gazi, geniş çapta ilk kez sağlayan I.Beyazıt, kesin olarak sağlayan I.Selim’dir.

-Halife unvanını alan ilk hükümdar 1517’de I.Selim’dir.

-Afrika’da ilk fethedilen toprak Mısır’dır.

-Tüm Osmanlı tarihinin en zengin maliyesi I.Selim döneminde yaşanmıştır.

-Dünyanın en kısa meydan savaşı 1526-Mohaç Meydan Savaşı’dır.

-En uzun süre hükümdarlık yapan 46 yıl (1520-1566) tahtta kalan I.Süleyman’dır.

-İlk Osmanlı-Avusturya resmi anlaşması 1533-İstanbul (İbrahim Paşa) Anlaşması’dır. Bu anlaşma ile Osmanlılar Avusturya üzerinde üstünlük sağlamıştır.

-İlk Osmanlı-İran resmi anlaşması 1555-Amasya Anlaşması’dır.

-Akdeniz’de Türk üstünlüğünü sağlayan 1538-Preveze Deniz Zaferi’dir.

-Ordu başında sefere çıkma geleneğini ilk terk eden hükümdar II.Selim’dir.

-İlk deniz bozgunu 1571-İnebahtı bozgunu’dur.

-Veraset sistemi ilk kez 1603’te I.Ahmet tarafından çıkarılan “Ekber ve Erşed Yasası” ile belirgin hale gelmiştir.

-İltizam sistemi ilk kez I.Süleyman döneminde uygulandı.

-İlk kağıt para 1839’da Abdülmecit döneminde “Kaime-i Nakdiye-i Mutebere” adıyla bastırıldı.

-Doğu’da en geniş sınırlara 1590-Ferhat Paşa Anlaşması ile ulaşıldı.

-Doğu’da ilk toprak kaybı 1611-Nasuh Paşa Anlaşması ile yaşandı.

-Hemen hemen bugün ki Türk-İran sınırını çizen anlaşma 1639-Kasr-ı Şirin Anlaşması’dır.

-Hem Batıda hem genel anlamda en geniş sınırlara ulaşılan anlaşma 1672-1676-Bucaş anlaşması’dır.

-Osmanlıların Avrupa üstünlüğünü bitiren anlaşma 1606-Zitvatorok Anlaşması’dır.

-İlk Osmanlı-Rus resmi anlaşması 1681-Çehrin (Bahçesaray) Anlaşması’dır.

-İlk ciddi toprak kaybı 1699-Karlofça anlaşması’dır.

-Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmayı düşünerek ilk kökten değişim planlayan hükümdar II.Osman’dır.

-Bozulma nedenlerini araştırarak raporlar hazırlatan ilk hükümdar IV.Murat’tır.

-Duraklama Döneminde ilk denk bütçeyi hazırlayan tarhuncu Ahmet Paşa’dır.

-Şartlı olarak sadrazam olan ilk devlet adamı Köprülü Mehmet Paşa’dır.

-Osmanlıların Batının üstünlüğünü kabul ettiği ilk anlaşma 1718-Pasarofça Anlaşması’dır.

-Gerileme Dönemi’nde kazançlı kapattığımız son anlaşma 1739-Belgrad Anlaşması’dır.

-Osmanlılardan ayrılıp bağımsız olan ilk Türk ve Müslüman toprak 1774-Küçükkaynarca Anlaşması ile Kırım’dır.

-Osmanlılar halifelik unvanını ilk kez 1774-Küçükkaynarca Anlaşması’nda kullandı.

-Osmanlılar ilk kez 1774-Küçükkaynarca Anlaşması ile Rusya’ya savaş tazminatı ödedi.

-İlk geçici elçilerin Avrupa başkentlerine gönderilmesi, ilk itfaiye teşkilatının kurulması, İlk çiçek aşısının uygulanması (Sağlık alanında ilk ıslahat) ve İlk matbaanın kurulması (Batıdan alınan ilk teknik araç) 1718-1730 Lale Devri’nde gerçekleşmiştir.

-Avrupa tarzı açılan ilk teknik okul Kara Mühendishanesi’dir.

-İlk iç borçlanma III.Mustafa döneminde “Esham-ı Tahvilat” adıyla gerçekleşti.

-Avrupa başkentlerinde ilk daimi elçiliklerin açılması, ilk devlet matbaası “Matbaa-i Amire”nin kurulması, ilk kez yabancı dilde eğitim III.Selim döneminde gerçekleşmiştir.

-Milliyetçilik fikrinin etkisiyle ilk ayaklanan (1804) ve ilk kez ayrıcalık elde eden (1812-Bükreş Anlaşması) azınlık Sırplardır.

-İlk bağımsızlık kazanan azınlık (1829-Edirne Anlaşması) Yunanlılardır.

-Balkanlarda Osmanlıdan ayrılan ilk azınlık yunanlılar (1829), son ayrılan Arnavutluk (1913), Kuzey Afrika’da ilk kopan Cezayir (1830), son kopan Trablusgarp’tır (1912).

-Osmanlıların Boğazlar üzerinde egemenlik haklarını son kez tek başına kullandıkları anlaşma 1833-Hünkariskelesi Anlaşması’dır.

-Osmanlılar ilk dış borcu 1853-1856-Kırım Savaşı sırasında 1854 tarihinde önce İngiliz sonra Fransız bankalarından aldı.

-Kapitülasyonların kaldırılması ilk kez 1856-Paris Barış Konferansı’nda gündeme geldi.

-Ermeni Sorunu ilk kez 1878-Berlin Anlaşması’nda ortaya çıktı.

-İlk nüfus sayımı 1831’de II.Mahmut döneminde yapılmıştır.

-Avrupa tarzı ilk eğitim kurumları II.Mahmut döneminde kuruldu.

-İlköğretim ilk kez II.Mahmut döneminde zorunlu hale geldi.

-İlk resmi gazete “Takvim-i Vakayi”dir. (II.Mahmut Dönemi)

-İlk karantina uygulaması II.Mahmut döneminde gerçekleşti.

-İlk kez kendi isteği ile haklarını kısıtlayan padişah Sened-i İttifak ile II.Mahmut’tur.

-Hukuk Devleti anlayışı ilk kez Tazminat Fermanı ile Abdülmecit döneminde gerçekleşti.

-Azınlıklara verilen ilk siyasal hak Islahat Fermanı ile İl Genel Meclisleri’ne seçme ve seçilme hakkıdır.

-Osmanlılarda ilk parlamenter sistem ve anayasal düzen I.Meşrutiyet’in ilanı ile gerçekleşmiştir.

-Türk tarihindeki ilk yazılı anayasa 1876-Kanun-u Esasi’dir.

-Osmanlıda ilk çok partili rejim II.Meşrutiyet’in ilanından sonra 1909 anayasası ile gerçekleşmiştir.

-Osmanlıda rejimi yıkmaya yönelik ilk gerici ayaklanma (13 Nisan 1909) 31 Mart Olayı’dır.

-Meclis kararı ile tahttan indirilen ilk padişah II.Abdülhamit, ikinci padişah VI.Mehmet Vahdettin’dir




ilkler hakkında belgesel için tıklayınız...

FATİH SULTAN MEHMET







+Altın para bastırıldı.
+cülüs bahşisi kaldırıldı.
+seman medresesi açıldı.
+topkapı sarayı açıldı.
+enderun mektebi açıldı.
II.BAYEZİD
+Cem sultan ile iktidar kavgası yaşanmıştır.
+şahkulu ayaklanması bastırıldı.
+karamana oğlu beyliği ortadan kaldırıldı.
I.SELİM (YAVUZ)
+bozoklu celal ayaklanması bastırıldı.
+çaldıran savaşı ile doğu anadolu osmanlıya katıldı.
+turnadağ savaşı ile dulkadiroğlu beyliği yıkıldı.
+mısır mercidabık ve ridaniye savaşı ile fethedilldi.
+baharat yolu osmanlıya geçti.
I.süleyman(kanuni)
+kalenderoğlu-babazunnun-canberdi gazali isyanları çıktı.
+mohaç savaşı ile macarlar osmanlıya bağlandı.
+fransaya kapütülasyonlar verildi.
+preveze deniz savaşı ile akdeniz türk gölü oldu.
+iran ile amasya antlaşması imzanlandı.

OSMAN GAZİ DÖNEMİ ÖZET


Osman Gazi babası Ertuğrul Gazi’nin 1281’de vefatı ile göçebe Türkmenlerin bir kısmının yaşça daha büyük olmasından dolayı Ertuğrul’un kardeşi Dündar Bey’i istemesine rağmen , kendi kabilesinin Osman Bey’i istemesi ile babasının yerine uç beyi oldu . O dönemde Osman Bey, Sakarya ırmağına kadar gaza akınları yapan Kastamonu uç emirlerinden Çobanoğulları’na bağlı olup, bu ucun en ileri bölgelerinde faaliyet gösteriyordu. İlk hareket üssü Söğüt olan Osman Gazi, devletin doğuşunda ikinci aşamada Karacahisar’ı fethetti İlk Cuma namazı burada Tursun Fakı (Fakih)
tarafından kıldırıldı. Yine Osman Gazi adına ilk hutbe de  yılında Karacahisar’da Tursun Fakih tarafından okundu . Böylece Bizans’tan Batı Anadolu topraklarını fetheden diğer beyler gibi Osman Bey de 1299’da Selçuklu sınırları ötesinde geniş bir bölgeyi egemenliği altına alarak, birçok şehir ve kaleye hükmeden bir bey durumuna geldi. Ardından Osman Bey eski Türk geleneğinde olduğu üzere ele geçirdiği şehirlerin ve eyaletlerinin yönetim ve savunmasını oğullarına bıraktı.
Sonuç olarak, ilk olarak küçük bir Türkmen kabilesinin temellerini attığı Osmanlı Beyliği, zaman içerisinde bu kabilenin ve Ahiler gibi homojen yerli Türk unsurların kaynaşmasıyla meydana gelen malzemeyi kullanan Osmanlı’nın halefleri tarafından genişletilmiştir. Sonrasında ise üstün yöneticilik kabiliyetleri sayesinde değişen koşullara uyum sağlamış ve o dönemdeki müsait şartlardan da faydalanarak Osmanlı Devleti’nin temellerini atmışlardır. Osmanlı Devleti’nin kurulup büyümesinde XIII. yüzyıl Anadolu’sunda yaşanan gelişmelerin de büyük etkisi olmuştur. O dönemlerde Moğol baskısıyla zayıflayan Anadolu Selçuklu Devleti’nin içine düştüğü sıkıntılar nedeniyle Anadolu’da siyasî birlik bozulmuş ve beylikler kendi başlarına hareket etmeye başlamıştır. İşte bu beyliklerden birisi olan Osmanlılar, Ertuğrul Bey yönetiminde siyasî yapılanmalarını tamamlayarak, Batı Anadolu’da müstakil olarak hareket başlamıştır. Bundan sonra zamanla güçlenerek büyüyen ve sınırlarını genişleten Osmanlı Devleti, kuruluş sürecindeki sağlam teşkilât yapısı ve uyguladığı başarılı sistemler sayesinde tüm dünyayı kendisine hayran bırakacak olan büyük bir imparatorluk hâline gelmiştir.

OSMANGAZİ BELGESELİ İÇİN TIKLAYINIZ....

KIRIM SAVAŞI BELGESELLERİ

BURAYA TIKLAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZZ....


BURAYA TIKLAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZZ....


BURAYA TIKLAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZZ....



MÜLAZEMET VE NEVBET SİSTEMİ



MÜDERRSİLER İÇİN MÜLAZEMET VE NEVBET SİSTEMİ
SÖZLÜK ANLAMI : Lüzum mastarından gelmektedir.Bir yere veya bir kimseye bağlanmak, bir işte devamlı olmak anlamına gelir.
TERİM ANLAMI : Medrese mezunlarının gerekli kademelerden geçtikten sonra, müderrislik ve kadılık için sıra beklemeleri ve mesleki tecrübe kazanmaları anlamına gelmektedir. Bu bir nevi staj dönemidir.

MÜLAZEMET SİSTEMİ
Osmanlı medrese teşkilatında hariç ve dahil medrese derslerini görüp bitiren talebe sahn-ı seman veya sahn-ı  Süleymaniye medreselerine devam eder ve burayı da bitirdikten sonra icazet alır yani müderrislik yapabileceğine dair bir diploma verilirdi. Bu belgeyi alan öğrenciler nevbet sistemine göre müderris veya kadı olabilmek için sıra beklerlerdi. Eğer Anadolu’da görev yapacaksa Anadolu Kazaskerine, Rumeli de görev yapacaksa Rumeli Kazaskerinin belirli günlerindeki meclislerine katılır ve “matlab” denilen deftere mülazim kaydedilir ve sırası gelinceye kadar beklerdi. Nevbet sırası gelen aday ilk başta en aşağı derecedeki medreselerde yani yirmili (haşiye-i tecrid) medreselere atanır ve 20-25 akçe ile işe başlarlardı. Burada iki üç sene çalışan müderris merkeze çağırılır ve bir üst dereceli yani otuzlu medreseye geçmek için yine sıra beklerdi. Sırası gelince de bir üst dereceli medreseye atanırdı. Bu şekilde müderrisler zamanla 20-30-40-50-60 gibi daha yüksek dereceli medreselere atanır ve aldıkları yevmiyeler ve özlük hakları da artardı. Bir müderrisin, ilk rütbeden son rütbeye kadar ki ilmiye yolunu 25-30 yılda tamamlaya bilirdi. Bu yol alışına “kat-ı meratib” denirdi. Müderrisin medreselerde ki aşağıdan yukarıya doğru dolaşmasına ise “devri medaris” denilirdi.
MÜLAZEMET  YOLLARI
Nevbet Yoluyla Mülazemet : Belirli zamanlarda büyük kadı ve müderrislerin mülazim vermeleridir. Genellikle 7 yılda bir yapıldığı bilinmektedir.
1)Teşrif Yoluyla Mülazemet : Büyük kadı ve müderrislerin veya büyük şehir müftülerinin bir göreve tayin edildiklerinde veya görev değiştirdiklerinde yahut bir sefere katıldıkların kendi yerlerine bilirlerini istemeleri sonucu yapılır.
2)Mevta’dan Mülazemet : Görevde olan kişinin vefat etmesi sonucu gerçekleşir. Vefat eden kişinin öğrencilerinden belirli kurallar dahilinde seçilirdi. Eğer aday çoksa güvenilir bir alim tarafından veya bizzat kazasker tarafından sınava tabi tutulur ve ona göre belirlenirdi.
3)İ’adeden Mülazemet : Mülazim verme hakkına sahip olan yüksek dereceli müderrislerin talebelerinden layık olanları mülazim verirlerdi. Büyük kadılar eğer medreseden kadılığa geçmişlerse ayrıldıkları medresedeki muidlerini mülazim verirlerdi.
4)Mustakil Arz ile Mülazemet : Çalışkanlığı veya herhangi bir hizmette yararlı görülen talebenin bir yetkili tarafından mülazim vermesi sonucu olur.
5)Tezkire Hizmetinden Mülazemet : Görevde olan kazaskerin altı ayda bir mülazim verme yetkisi vardı ve bu bir usuldü bu şekilde mülazemet yapıla bilirdi.
6)Fetva Emanetinden Mülazemet : Aynı şekilde görevde olan şeyhülislamın altı ayda bir mülazim vermesi de bir usuldü bu şekilde de mülazemet yapıla bilirdi.
Mülazemet Sisteminin Bozulması
               Medrese mezunlarının bir göreve atanmak için mülazemet usulü uygulanır ve bir bekleme döneminden geçerlerdi. Bu bir çeşit staj dönemi idi. Zamanla bu yol kötüye kullanılmıştır. Hatta müderris için bir medrese bitirme zorunluluğu bile aranmamış. Ders yapılmayan, harap,yanmış adı var ama kendisi olmayan medreselere kayırma yani torpille müderris olarak atanmışlardır. Yüksek düzey devlet adamlarının çocuklarına bir çok hak verilmiştir bu dönemde.
Bu haklar şu şekildedir ;
1) Padişah hocalarının oğulları on bir veya on dört yaşına basınca ilk olarak elli akçeli dahil müderrisliğine atanırdı.
2)Şeyhülislamın  çocukları aynı yaşta kırk akçeli hariç müderrisliğine atanırdı.
3)Kazasker çocukları ilk anda kırk akçeli medrese müderrisliğine atanırdı.
4)Eyalet kadılarının oğulları yirmi beşli ve otuzlu medreselere hiç sıra beklemeden küçük yaşta müderris yapılmıştır.
Mülazemet sisteminin bozulmasıyla birlikte cahil ve liyakatsız insanlar görev başına gelmişler ki kazasker divanında ismini yazamayacak kadar cahil kişi kadı ve müderris olmuştur. 18 yy’ ın ilk yarısında ulemanın iyi görmemiş oğullarına bilgisizliklerini örtsün diye sakal uzatma zorunluluğu bile getirilmiş ve bu bir alay konusu olmuştur.
               Koçi Bey, padişaha sunduğu 1631 tarihli layihasında herkes rüşvet, hatır gönül ile müderrisliğe geçebildiğini kaydeder ve “ ilim sahasının cahillerle dolduğunu, bilgili ile cahil arasında bir fark gözetilmediğini” belirtir.
Yine İ.H UZUNÇARŞILI’ ya göre suhte(softa) isyanlarının  en önemli bir nedeninde mülazemet sisteminin bozulmasına bağlar ve bunu şu şekilde açıklar; “ medrese tahsili yapmadan, rüşvet ve kayırma ile yükselenlerin durumu, kudretsiz ve kayırıcısı bulunmayan medrese talebelerini de fena yollara yöneltmiştir. Bunun sonucu olarak ta 16. yy ikinci yarısından itibaren bu kişiler dersleri bırakarak eşkıyalığa başlamışlar” ve bu büyük bir soruna dönüşmüştür.






OSMANLI DEVLETİ’NDE HUZUR DERSLERİ


*Adem Çoraklık
OSMANLI DEVLETİ’NDE HUZUR DERSLERİ


Huzur derslerindeki “huzur” kelimesinin anlamı bildiğimiz huzur anlamında değil, arapça kelime anlamından hareketle “huzurunda, katında, mekanında, önünde” anlamındadır. Huzur derslerinin bir diğer adı da Huzur-ı Hümâyun Dersi şeklindedir. Huzur dersleri, islâm  geleneğinde halife, sultan, veya devlet erkânı huzurunda gerçekleştirilen “muhadara” ismiyle anılan türle örtüşmektedir. Bir anlamda da bu türün Osmanlıdaki bir devamını yansıtmaktadır. Huzur dersleri aslında Tesfîr dersleridir. Padişahın huzurunda yapılan bu derslerde Beydavi ‘nin (685/1286) Envârü-t Tenzil ve Esrârü-t Tevil adlı tesfiri esas alınır.[1] Osmanlı Devleti’nde huzur dersleri Ramazan ayında yapılmaktaydı. Ramazan ayının ilk on gününde (Cuma hariç) 8  günde yapılırdı. Genelde iki saat süren bu dersler öğle ile ikindi namazı arasında yapılmaktaydı. Osmanlı Devletinde huzur derslerine örnek olabilecek ilk uygulama III. Ahmet döneminde Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından (1724) yapıldığı bilinmektedir. III. Ahmet döneminde yapılmaya başlayan bu derslere şehzade III. Mustafa’ nında katılması ve bu derslerden etkilenmesine ve kendi döneminde uygulaması bu derslerin bir gelenek haline gelmesini sağlamıştır.
Sultan III. Mustafa döneminde huzur dersleri devletin resmi proğramına  dahil edilmiş ve kendinden sonra ki sultanlarda bunu uygulamıştır. Sultan III. Mustafa döneminde 1759 Ramazan'ında icra edilen ilk huzur dersinde; Fetva Emini Ebu Bekir Efendi mukarrir ; Nebil Muhammed Efendi, Saray Hocası Hamidî Muhammed Efendi, Şeyhülislâm Müfettişi İdris Efendi, Müzellef Muhammed Efendi ve Konevî  İsmail Efendi ise muhatap olarak yer almıştır.


HUZUR DERSLERİNİN KATILIMCILARI
 Huzur derslerinin katılımcıları başta padişah olmak üzere mukarrir, muhataplar ve dinleyici statüsünde ki katılımcılardan oluşurdu. Bu derslere dinleyici olacaklar hakkında hakkın da padişaha bilgi verilir ve salonda bulunanlar dersi minderler üzerine oturarak dinlerlerdi. Bu kurala padişahlarda her hangi mazeretleri yoksa dersi minder üzerinde oturarak dinlemişlerdir.
Mukarrir : Huzur dersinde dersi veren alimdir. Dersin ilk kısmında ilgili ayetlerin tefsirini yapan ve daha sonra soruları cevaplayan kişidir.
Muhatap : Huzur dersinin ikinci bölümünde mukarrire sorular soran alimdir. Bir mukarrir ve beş muhatapla başlayan bu derslerde, muhatapların sayısı zaman içerisinde değişerek on beşe kadar yükselmiştir. Bu iki alim grubuna Ders Takdim Heyeti denilmiştir. Her dersin mukarrir ve muhatapları farklı şahıslar olmuştur.[2]


HUZUR DERSLERİNDE MAKARRİR VE MUHATAP SEÇİMİ
Huzur derslerinde mukarrir ve muhatap olacak ulemanın şu vasıfları taşıması gerekliydi.
1) İstanbul ruûsuna sahip olmak,[3]
2) İstanbul’da ikâmet etmek,
3) Fazla miktarda öğrenciye ileri derece dersler veriyor olmak,
4) Gerek uzmanlık alanı gerekse kişilik bakımından tanınmış ve meşhur kişiler olmaları.
Bu takdim heyetine yapılacak tayinler şeyhülislamın teklifi ve padişahın onayı ile yapılırdı. Ramazan öncesinde derslere katılacak alimlerin sayısı belirlenerek gruplara ayırılırlardı. Seçilen bu alimlere üç ayların başında konuları ve günleri bildirilir. Dersten önce mukarrir ve muhatapların hiçbir şekilde dersle ilgili konuşmaları yasaktı. Mukarrirlerin konuya nasıl hazırlandıkları ve muhatapların hangi soruları soracakları bilinmezdi.[4]

HUZUR DERSLERİNİN YERİ VE ZAMANI
Huzur derslerinin yapılacağı yeri padişah tayin ederdi.  Dersler uzun bir süre, Topkapı Sarayı'nda (Sepetçiler Kasrı, Sofa Köşkü, Revan Köşkü, İncili Köşk, Yalı Kasrı veya Sünnet Odası) , Abdülaziz, Mehmed Reşad ve Halife Abdülmecid dönemlerinde Dolmabahçe Sarayı'nda, Sultan 2. Abdülhamid döneminde Yıldız Sarayı'nda düzenlenmişti.[5]
Ramazan ayı içerisinde düzenlenen derslerin günü ve saati sultanlara göre değişiklik göstermiştir. Bazen öğle–ikindi arasında bazen de ikindi–akşam arasında düzenlenen dersler genellikle iki saatte bitiriliyordu. Ramazan'ın ilk on gününde tertiplenen derslere yalnızca cuma günleri ara veriliyordu.[6]

HUZUR DERSLERİNİN İŞLENİŞİ
Dersler için seçilen heyet, önde mukarrir, arkada kıdem sırası ile muhataplar olmak üzere huzura girerdi. Heyet, padişah ve maiyetince ayakta karşılanırdı. Bu davranış, ilmîye sınıfı mensuplarının, Osmanlı'da, başka hiçbir ülkede görülemeyecek bir saygı ve itibara sahip olduğunu gösterir. Karşılama töreninin ardından, başta sultan olmak üzere herkes önceden belirlendiği şekliyle yerini alırdı. Derse katılanlar, mukarrir ve muhataplar gibi önceden özenle hazırlanan minderlere otururlardı. Huzur dersleri tefsir edilecek ayetin mukarrir tarafından okunması ile başlardı. Okunan ayetler önce mukarrir tarafından tefsir edilir, sonra muhataplar mevzuyla alâkalı fikirlerini ifade ederlerdi. İlmî bir sohbet ortamında cereyan eden derslerde, sultanın huzurunda düzenlenmesi sebebiyle gereksiz uzatmalardan ve tartışmalardan kaçınılırdı. Ders bitiminde mukarrire ve muhataplara bir miktar atiye (hediye, bahşiş) verilirdi.[7]

HUZUR DERSLERİNCE CEZA
Huzur derslerinde ödül yanı sıra ceza sistemi de işlerdi. Derslere gereken ehemmiyeti göstermeyen ya da ilmin vakarına münasip düşmeyen davranışlar sergileyen ve gereksiz tartışmalara giren  muhataplara da dersten ihraç, sürgün gibi cezalar da verilmiştir. Huzur derslerinden birinde Tatar Ali Efendi'nin, Abdülmümin Efendi ile ders münakaşasında ilmî nezâkete aykırı sözleri sebebiyle, Şeyhülislam Dürrîzâde Mustafa Efendi'nin isteğiyle Ramazan nihâyetinde Bozcaada'ya sürgün edilmesi, bu cezalara örnek gösterilebilir.
Huzur derslerinin sonuncusu, Halife Abdülmecid Efendi zamanında 1923 Ramazanında Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenmiştir. Hilâfetin kaldırılması (3 Mart 1924) ile birlikte Huzur dersleri de tarihe karışmıştır.[8]













KAYNAKÇA

1)      KARA Ömer,” İslam Geleneğinde Ümerâ Huzurundaki Bilimsel Toplantıların Osmanlıcası; Huzur Dersleri”, Osmanlı Toplumunda kur’ân Kültürü ve Tesfiri Çalışmaları II, İstanbul: İlim Yayma Vakfı Kur’ân ve Tesfîr Akademisi 2013.


2)      İŞPİRLİ Mehmet, “Huzur Dersleri”, D.İ.A.(Diyanet İslam Ansiklopedisi), İstanbul 1998.

3)      TEMİZEL Aydın,” Osmanlıda Huzur Dersi Örnekleri Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni Neşirleri I”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XV, Sayı: 28.


4)      DEVELİOĞLU Ferit, Osmanlıca-Türkçe Lügat, 21. bs. Ankara: Aydın Kitabevi 2004.


5)      UZUNÇARŞILI  İ.HAKKI, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1965.







* GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ
[1] Aydın Temizer,” Osmanlıda Huzur Dersi Örnekleri Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni Neşirleri I”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XV, Sayı: 28,s.66

[2] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1965, s. 219.
[3] Ruûs: Osmanlı ilmiye teşkilatında göreve başlama işlemi için gerekli belgeye verilen ad. Medrese tahsilini tamamlayarak mülâzim olup, yedi senelik mülâzemet süresini tamamlayanlar,  şeyhülislamın da bulunduğu ruûs (yeterlik) imtihanına girer, başarırlarsa ruûs alırlardı.( Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Lügat, 21. bs. Ankara: Aydın Kitabevi 2004, s. 902)
[4] Ömer kara, “İslam Geleneğinde Ümera Huzurundaki  Bilimsel Toplantıların  Osmanlıcası ;Huzur Dersleri”,Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,

[5] Aydın Temizer,” Osmanlıda Huzur Dersi Örnekleri Tahlil ve Tenkitli Tefsir Metni Neşirleri I”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XV, Sayı: 28,s.69


[6] Ömer Kara, “İslam Geleneğinde Ümerâ Huzurundaki Bilimsel Toplantıların Osmanlıcası; Huzur Dersleri”, Osmanlı Toplumunda Kur’ân Kültürü ve Tefsir Çalışmaları II, İstanbul: İlim Yayma Vakfı, Kur’ân ve Tefsir Akademisi 2013,  s. 324.
[7] Mehmet İpşirli, “Huzur Dersleri”, D.İ.A. (Diyanet İslam Ansiklopedisi), İstanbul, 1998.

[8] Ömer Kara, “İslam Geleneğinde Ümerâ Huzurundaki Bilimsel Toplantıların Osmanlıcası; Huzur Dersleri”, Osmanlı Toplumunda Kur’ân Kültürü ve Tefsir Çalışmaları II, İstanbul: İlim Yayma Vakfı Kur’ân ve Tefsir Akademisi 2013, s. 315-317

MÜDERRİS NEDİR ?

müderris

Kelime Anlamı ve Kökeni:
      Arapça bir kelime olup “tedris” mastarından türetilen “müderris”, medrese veya camilerde öğrencilere ders veren kişi anlamındadır. Bu tabir 10. yy’dan sonra yaygınlaşmıştır. “Dersiam” da denilmektedir.
Bu Konuyla İlgili Kavramlar :
Tedris: Arapça bir kelime olup,”ders verme,öğretme,öğretim”anlamına gelir.
DrsArapça bir kelime kökü olup ders anlamına gelmektedir.
Medrese: Drs kelimesinden türetilen ve ders verilen yer anlamına gelen kelimedir.
MedarisMedresenin çoğulu yani medreseler anlamına gelmektedir.
Nasıl Müderris Olunur :
vOsmanlı Devleti’nin kurulduğu ilk dönemlerde müderrislerin bu makama nasıl geldikleri hakkında kesin bir bilgi yoktur.
vOsmanlı medrese teşkilatında “hariç” ve “dahil” derslerini gören bir talebe “Sahn-ı Seman” veya “Sahn-ı Süleymaniye” düzeyinde belli bir öğretimden sonra mezun olarak “icazet” alırdı.
vEğer bir müderris  Anadolu’da görev alacaksa Anadolu, Rumeli’de görev alacaksa Rumeli Kazaskerine  müracaat ederdi.
vKazaskerin  belirli günlerdeki meclislerine katılır ve “matlab” adı verilen deftere mülazim olarak kaydedilirdi.
vSırası gelinceye kadar beklerdi.Bu bekleme süresine “nevbet” denirdi.
vBelli bir zaman geçip nihayet sırası gelen müderris 20-25 akçe alacağı medreseye tayin edilirdi.
vMüderrislik günümüzdeki profesörlük makamına denk gelir.
Müderrislerde Aranan Nitelikler:
vVakfiyelerde genellikle vakıfın şartları kısmında ele alınan bu nitelikler sıralanırken ilmi,ahlaki ve pedegojik vasıfların varlığı dikkat çekmektedir.
vBursa’da kurulan ilk medreselerde müderrisde “alim, hanefi mezhebine ve ifade etme gücüne sahip olması” gerekiyordu.
vŞer’i ilimleri, hadis ve tefsir’i iyi  bilmeli, fıkıh ilminin usul ve dallarına vakıf olması gerekmektedir.
vAyrıca müderrisin alim, ders tecrübesi olan, dersi kolay işleye bilen ve iffet sahibi bir kişi olması şart koşulmuştur.
vVakfiyeler dışında mahkeme sicillerinde de şu ifadelere rastlanmaktadır: “ilim ehli ve ilim sahibi,ilim ehli ve haysiyet sahibi,ilim ehli ve fazilet sahibi olması” gerekmektedir.
vMüderrislerin ilmi niteliklerinin yanında pek çok ahlaki ve insani vasıflara sahip olması gerekmektedir.
vAyrıca Nizamülmülk’ün kurduğu medreselerde görev alan müderrislerin şu özellikleri taşıması istenmekteydi:
  &. Zamanın seçkin bilgini olmak
  &. Ağar başlı olmak
  &. Dindar  olmak
  &. Yabancı dil bilmek gerekmektedir.
Müderrisliğe Atanma ve Aldıkları Yevmiyeler :
vMüderris yevmiyeleri, muhasebe defterlerine daima günlük rakam gösterilerek hesaplanmıştır. Genellikle  hesaplar yıllık olarak tutulmakta ancak bazı durumlarda bu süre kısalmaktadır.
vMedrese vakfı, müderrisine yevmiyesini nakit olarak ödeye bildiği gibi bazı yerlerin gelirini de bırakıyordu.
vVakıf müderrise vereceği yevmiyeyi  kendi gelir ve imkanları ile sağlayamıyorsa diğer büyük medrese vakıflarından karşılaya biliyorlardı.
vMüderrisler, yevmiyelerini zamanında ve tam olarak alabilmek için bazen vakıf mütevellisinin uygulamalarına karışmaktadır.
vMüderrisler mülazemetlerinden hemen sonra 20 akçeli bir medresede görev alır ve bu müderrislerin terakkileri Fatih devrinde 5’ er akçe ile sağlanıyordu.
vBir müderris bulunduğu seviyeden bir üst seviyeye terfi ederken boş bir müderris kadrosu mevcut ise ve başka talibi yok ise hemen tayini yapılmaktaydı.Ancak müderris bu tayin sırasında da imtihana sokulmaktaydı.
vYazılı sınavda belirli bir konuda risale yazmaları istenir, sözlüde ise genellikle “hidaye” adlı fıkıh kitabının bazı bölümleri okutulur ve soru sorulurdu.
MÜDERRISLERIN GÖREVDEN AYRILMALARI

VGÖREVLERI SIRASINDA EMEKLILIĞE AYRILMAK ISTEYEN YADA GÖREVLERINE BIR DAHA DÖNMEMELERINE IMKAN VERMEYECEK ŞEKILDE HASTALANAN MÜDERRISLERE, GÖREV YATIKLARI SON MEDRESEDE ALMAKTA OLDUKLARI YEVMIYE ESAS ALINARAK EMEKLI MAAŞI BELIRLENIRDI.

VBU TÜR AYRILMALAR MÜDERRISIN ISTEĞINE BIRAKILMAKTAYDI. MÜDERRISLERIN GÖREVDEN ALINMALARINDA EN ÖNCELIKLI KONU “DERSE KADIR” OLMAMALARI, DERSI VERECEK BILGI VE KÜLTÜR BIRIKIMINI HAKKIYLA SAHIP BULUNMAMALARIYDI.

VMEDRESEDE DERSE GIRMEMEK VE DEVAMSIZLIK YAPMAK BIR AZIL SEBEBI IDI. MÜDERRISLER TATIL GÜNLERI DIŞINDA VE BIR ÖZRÜ OLMAKSIZIN GÖREVINI ASLA TERKEDEMEZLERDI.

VDIĞER BIR AZIL SEBEBI DE DEVLETIN  ÖNDE GELEN KIŞILERINE KARŞI EDEBE UYGUN OLMAYAN DAVRANIŞTA BULUNMAK VE ÇIRKIN SÖZ SÖYLEMEKTI.

V